Ceza Hukuku

Ülkemizde ceza hukuku denilince yalnızca Türk Ceza Kanunu bağlamında bir değerlendirme yapmak çok büyük bir yanılgı olacaktır. Adalet sistemimiz içerisinde süreç soruşturma ile başlayıp kovuşturma ile devam etmekte ve infaz ile sona ermektedir. Özellikle Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında yapılan usulü işlemlerin Ceza Muhakemesi Kanunu’na uygun olması gerekmektedir. İddianamenin atıf maddesi, yargılama esnasında tartışılan suç vasfı, kast-taksir, cezanın bireyselleştirilmesi gibi konularda ise Türk Ceza Kanununa uygunluk ön plana çıkmaktadır. Verilen cezanın infazıyla ilgili ise İnfaz Kanunu ve çeşitli düzenlemeler uygulanmaktadır. Kısaca Ceza Hukuku soruşturmanın başlangıcından infazın bitişine kadar aktif bir süreçtir. Bu sürecin bir bütün halinde baştan sona iyi bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

Suçluyu kazıyınız altından insan çıkacaktır.” –Faruk EREM

Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.

İdare ve Vergi Hukuku

İptal ve tam yargı olmak üzere iki tür idari dava vardır. İdari davada taraflardan biri kamu gücünü kullanandır. Devlet kurumlarının işlem ve eylemlerinden kaynaklı olarak aleyhlerine açılan davalardır. Davalar konusuna göre; Danıştay, Bölge İdare Mahkemesi, İdare Mahkemesi ve Vergi Mahkemesinde açılır.

            İptal davaları; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılır.

            Tam yargı davaları; idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılır.

            Danıştay ve İdare mahkemelerinde açılacak davalar genel olarak 60 günlük süreye tabi iken vergi mahkemelerinde açılacak davalar ise genel olarak 30 günlük süreye tabidir.

            İdare mahkemelerinin görev alanına; iptal davaları,  yargı davaları, Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları ve kanunlarda öngörülen diğer davalar girmektedir.

            Vergi mahkemeleri ise; Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları, ve bu konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları, diğer kanunlarla verilen işleri görür.

            İdari davalarda davalı olarak gösterilecek kurum hakkında hata yapılsa dahi mahkeme gerçek hasma tebliğ ederek davaya devam etmektedir.

            İdari davalarda en önemli hususlardan biri davanın süresinde açılmış olmasıdır. Ayrıca idari davalarda davanın açılmış olması idari işlemin yürütmesini kendiliğinden durdurmaz. Talep üzerine; idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. Ancak, kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz. Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. Sadece ilgili kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemez.

            İdari davalarda en çok rastlanılan konulardan biri de Kamu İhale Kanunu’ndan kaynaklanan davalardır.

Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.

İş Hukuku

İş Hukuku’nu kapsam olarak Bireysel İş Hukuku ve Toplu İş Hukuku olarak ikiye ayırmak mümkündür. İş Hukukundan doğan davalar genel itibariyle İş Mahkemelerinde görülmektedir. İş Mahkemelerinin görev alanına bu tür davalar dışında genel olarakSosyal Güvenlik Kurumu ve Türkiye İş Kurumu mevzuatından kaynaklanan davaların bir çoğu da girmektedir.

            İş Hukuku denilince akla daha çok işçi alacağı davaları gelmektedir. Uygulamada da iş yükünün çok büyük bir kısmını bu davalar oluşturmaktadır.

            İş davalarında 7036 Sayılı Kanunun 3. Maddesi gereği arabuluculuk zorunlu hale getirilmiştir. Arabuluculuk şartı yerine getirilmeden açılan iş davaları, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmektedir. Ayrıca bu arabuluculuk şartıyla ilgili mahkemeler arabulucu son tutanağının aslının mahkemeye sunulmasını istemektedirler.  Dava açarken arabulucu son tutanağı da dava dosyasında mahkemeye sunulmamışsa mahkemeler bu eksikliği tamamlamak için kesin süre vermektedir. Kesin süre içerisinde de bu eksiklik giderilmezse dava, dava şartı yokluğu sebebiyle reddedilmektedir.

            İş Hukuku günlük hayatımızda hepimizin bazen bizzat kendinde, bazen de çevresindekiler vasıtasıyla temas ettiğimiz bir alandır.

İş verenlerin bu noktada işçiyle ilgili kanuni haklarını kullandırma konusunda ve bunları belgeleyip usulüne uygun sicil dosyası tutma aşamasında dikkatli olması gerekmektedir. Öyle durumlar olmaktadır ki; iş veren, işçisine her türlü hakkını kullandırmış ve vermiş olmasına rağmen bazen bunların tekrar tazmin yükümlülüğüne de girebilmektedir. İşçiler açısından da kanuni haklarının neler olduğu, bu haklarını nasıl kullanması gerektiği, fesih durumunda ne yapması gerektiği, karşılığını almadığı  ve ne olduğu belli olmayan ancak iş veren tarafından imzaya dayatılan belgelerle karşılaştığında ne yapması gerektiği gibi konular bir hayli önem taşımaktadır.

Her iki taraf açısından da ne olursa; bugün bir sorun yok gibi duran konuların ve uygulamaların olumsuz sonuçları belli süre sonra elbet ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla herhangi bir hak kaybına sebep olmamak ve olumsuz sonuçlarla çok karşılaşmamak için İş Hukukuna giren sürecin baştan sonuna kadar HUKUKİLİĞİ sağlanmalıdır.

            Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.

KVKK

Kişisel verilerin korunması, kişisel verilerin işlenmesinin disiplin altına alınması ile temel hak ve özgürlüklerin korunmasıdır.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu; kişisel verilerin işlenmesinde başta özel hayatın gizliliği olmak üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları usul ve esasları düzenlemektir.

Kişisel verileri tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla işleyen gerçek ve tüzel kişiler hakkında uygulanır.  Kanunda, özel sektörde faaliyet gösteren kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşları bakımından bir ayrım yapılmamış olup, öngörülen usul ve esasların tüm kurum ve kuruluşlar açısından uygulanması benimsenmiştir.

Kişisel Verilerin Korunması Kanununun Suçlar başlıklı 17.maddesinde Türk Ceza Kanununun 135 ila 140. maddelerine atıf yapmaktadır. Ayrıca kişisel verilerin yok edilmemesi halinde de Türk Ceza Kanunu’nun 138. maddesinin uygulanacağı düzenlenmektedir.

Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 18. maddesinde Kabahatler başlığında uygulanabilecek idari yaptırımlar düzenlenmiştir. Bu idari yaptırımlar aşağıda sayılan ihlal hallerinde uygulanmaktadır;

-Aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyenler hakkında 5.000-100.000 TL,

-Veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmeyenler hakkında 15.000-1.000.000 TL,

-Kurul tarafından verilen kararı yerine getirmeyenler hakkında 25.000-1.000.000 TL,

-Veri sorumluları siciline kayıt ve bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenler hakkında 20.000-1.000.000 TL olarak idari para cezası uygulanabilmektedir.

VERBİS’e kayıt zorunluluğu Kişisel Verileri Koruma Kanunu Kapsamında olanlar bakımından yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerden sadece bir tanesidir. Kanun kapsamındaki bir gerçek veya tüzel kişinin VERBİS’e kayıt zorunluluğu olmasa da diğer yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında idari, cezai ve hukuki sorumluluğu bulunmaktadır. VERBİS’e kayıt zorunluluğu kanunda sayılan şartları sağlayanlar bakımından ek bir yükümlülüktür. Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 2018/88 sayılı kararına göre VERBİS’e kayıt zorunluluğu olan veri sorumluları;

-yıllık çalışan sayısı 50’den çok gerçek veya tüzel kişiler,

-yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den çok olan gerçek ve tüzel kişiler, yurtdışında yerleşik gerçek ve tüzel kişiler,

-yıllık çalışan sayısı 50’den az ve yıllık mali bilanço toplamı 25 milyon TL’den az olmakla birlikte ana faaliyet konusu özel nitelikli kişisel veri işleme olan gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarıdır.

Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.

Medeni Hukuk

Medeni Hukuk, Hukukumuzun en geniş alanlarından birine sahip olup içerisinde çok çeşitli davaları barındıran bir alandır. Türk Medeni Kanunu’nda Kişiler Hukuku (Gerçek Kişi, Dernek, Vakıf), Aile Hukuku (Nişanlanma, Evlenme, Boşanma, Mal Rejimi, Hısımlık, Soybağı, Evlat Edinme, Velayet, Nafaka, Vesayet, Vasilik), Miras Hukuku (Ölüme Bağlı Tasarruflar, Vasiyetname, Miras Sözleşmesi, Mirası Red, Miras Sebebiyle İstihkak, Mirasın Paylaşılması), Eşya Hukuku (Mülkiyet, Taşınmaz Mülkiyeti, İrtifak Hakları, İntifa Hakkı, Taşınmaz Yükü, Taşınmaz Rehni, İpotek, ) konuları ayrıntılı olarak düzenlemiştir.

            Kişiler Hukuku Konusunda en sık karşılaştığımız davalar, nüfus kayıtlarının düzeltilmesi, dernek ve vakıflarla ilgili davalardır.

            Aile Hukukunda ise Boşanma davası içerisinde nafaka ve velayet davaları da olmaktadır. Boşanma davasının içerisinde tazminat talepleri de çoğu zaman olmaktadır. Dolayısıyla özellikle boşanma davası içerisinde boşanma asli talebinin yanında velayeti nafaka ve tazminat gibi feri taleplerinde olabileceği bir davadır. Boşanmanın devamında Mal Rejimi davası da sık karşılaşılan davalardan biridir. Bunlara ek olarak boşanma davalarıyla birlikte Ziynet Eşyası davası gündeme gelmektedir.

            Miras Hukukunda daha çok miras paylaşımı, mirası red, mirastan mal kaçırma (muris muvazaası), vasiyetnamenin iptali gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır.

            Eşya Hukukunda ise daha çok taşınmazla ilgili mülkiyet iddiasına dayalı tapu iptal tescil konuları ile ipotek konularında sorunlar yaşanmaktadır.

            Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.

Sözleşmeler Hukuku

Kara Avrupası bir diğer adıyla Kıta Avrupası Hukuk Sistemi temelini Roma Hukukundan almaktadır. Ülkemiz de Kara Avrupası Hukuk Sistemi olarak bilinen temellerinin Roma Hukukundan alan sistemin bir parçasıdır. O yüzden sözleşmelerin kökeninin Roma Hukukundaki CONTRACTUS kavramına dayandığını iyi bilmek gerekmektedir. Sözleşme; haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme ile üç temel borç kaynağından biridir. Hukukumuzda borcu doğuran bu üç hal mevcuttur. Sözleşme; tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması açık veya örtülü olabileceği gibi sözlü, adi yazılı veya resmi yazılı şekilde de yapılabilir.

            Anayasa m. 48 “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.” Demek suretiyle sözleşme serbestisini düzenlemektedir. Buna paralel olarak da Türk Borçlar Kanunu m. 26. “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilir” şeklinde düzenleme mevcuttur.

            Sözleşme özgürlüğünün sınırları TBK m. 27. ;

-Kanunun emredici hükümlerine aykırı olmamalı,

-Ahlaka aykırı olmamalı,

-Kamu düzenine aykırı olmamalı,

-Kişilik haklarına aykırı olmamalı,

-İmkansız olmamadır

Bunların yanında sözleşmede ehliyet şartı sağlanmalı, şekil şartı sağlanmalı, irade ile beyan arasında uyum olmalıdır.

Her ne kadar Kanunu’muzda şekil serbestisi varsa da bu serbestinin belirli sınırları vardır. Bazı sözleşmeler kanunun öngördüğü şekilde yapılmadığı müddetçe hüküm doğurmaz.

Adi Yazılı Şekle Tabi Sözleşmeler; Alacağın temliki, bağışlama vaadi, kefalet sözleşmesi, rekabet yasağı sözleşmesi, gayrımenkul tellallığı gibi sözleşmeler adi yazılı şekle tabidir.

Resmi Yazılı Şekle Tabi Sözleşmeler; Mal Rejimi Sözleşmesi, Resmi vasiyetname, Gayrimenkul (taşınmaz) satış ve ayni hak devri, ölünceye kadar bakım sözleşmesi, ipotekli borç senedi gibi sözleşmeler resmi şekle tabidir.

Yetkili Mahkeme; HMK’da genel kural davalının yerleşim yeridir. Ancak taraflar kamu tüzel kişiliği veya tüzel kişi ise aralarında bir yetki sözleşmesi yapmış olabilirler. Dolayısıyla geçerli bir yetki sözleşmesi varsa yetkili mahkeme sözleşmede belirtilen mahkemedir. Yetki sözleşmesinde yer alan yetki münhasıran yetki değilse hem genel kural gereği davalının yerleşim yeri mahkemesi hem de sözleşmede belirtilen yer mahkemesi yetkilidir.

Görev; sözleşme özel hukuk kişileri arasında ve özel hukuku ilgilendiren bir konuda ise asliye hukuk mahkemeleri görevlidir. Ancak her iki tarafında ticari işletmesi ile ilgili bir sözleşme söz konusuysa o zaman bu dava bir ticari davadır ve görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemeleridir. Burada karıştırılmaması gereken bir husus vardır. Taraflar arasında sözleşme bir ticari işe ilişkin sözleşme olabilir. Hatta taraflardan ikisi de tacir olabilir. Ancak sözleşmenin konusu ticari işletmeyi ilgilendirmediği durumda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Bir işin ticari iş olması ticari dava olduğu anlamına gelmez.  Ticari dava ticari iş esasına göre değil ticari işletme esasına göre düzenlenmiştir. (Yargıtay 20. HD 17.06.2019 Tarih, 2019/2552 E ve 2019/4093 K sayılı kararı ve Yargıtay 15. HD 13.10.2016 Tarih, 2016/3921 E ve 2016/4251 K Sayılı kararı bu doğrultudadır.)

Sözleşmelerle ilgili uygulamada en sık rastlanan hatalar ise; vade tarihinin net olmaması, temerrüde düşmeyle ilgili hükümlerin muallaklığı, cezai şartın ifaya eklenen mi yoksa ifa yerine geçen cezai şart mı olduğunun tespit edilememesi, muacceliyetin ne şartlarda olacağı gibi konulardır. Bu hususların özellikle sözleşme düzenlenirken çok dikkatlice üzerinden geçilmesi gerekir. Dava açılırken de borcun muaccel olup olmadığı, davalının temerrüde düşüp düşmediği ve cezai şartla ilgili talep kalemlerinin ne olacağı hususlarına özellikle dikkat etmek gerekmektedir.

Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.

Şirketler Hukuku

Şirketler Hukuku Türk Ticaret Kanunu’nun 124. Maddesi ve devamındaki maddelerde düzenlenmektedir. Ticaret şirketleri tabirinden; kolektif şirket, komandit şirket, anonim şirket, limited şirket ve kooperatif anlaşılmalıdır. Kolektif şirket ve komandit şirket ŞAHIS şirketiyken, Anonim şirket, limited şirket ve sermayesi paylara bölünmüş komandite şirket SERMAYE şirketidir.

            Şirketler Hukukundan doğan davaların büyük çoğunluğu ticari dava niteliğindedir. 6102 Sayılı Kanunun 5/A maddesi gereği aynı kanunun 4.maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Arabuluculuk şartı yerine getirilmeden açılan ticari davalar, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmektedir. Ayrıca bu arabuluculuk şartıyla ilgili mahkemeler arabulucu son tutanağının aslının mahkemeye sunulmasını istemektedirler.  Dava açarken arabulucu son tutanağı da dava dosyasında mahkemeye sunulmamışsa mahkemeler bu eksikliği tamamlamak için kesin süre vermektedir. Kesin süre içerisinde de bu eksiklik giderilmezse dava, dava şartı yokluğu sebebiyle reddedilmektedir.

            Şirketler Hukukunda kastedilen her ne kadar Türk Ticaret Kanunuyla sınırlı gibi dursa da uygulamada bir şirketin uyuşmazlıkları sadece ticari uyuşmazlıklarla sınırlı değildir. Bir şirketin İş Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku gibi alanları ilgilendiren uyuşmazlıkları da olduğu ticari hayatın vazgeçilmez sonucudur.

            Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.

Taşınmaz (Gayrimenkul) Hukuku

Medeni Hukukun alt dallarından biri olmakla birlikte Taşınmaz Hukuku tamamen ayrı bir şekilde ele alınmaya değer bir alandır. Ağırlıklı olarak uygulamada tapu iptal ve tescil davası olarak önümüze çıkmaktadır.  Miras Hukuku içerisinde yer alan ortaklığın giderilmesi bir diğer adıyla izale-i şüyu davası da bu alan içerisinde değerlendirilebilir. Taşınmaz Hukukunda ayrıca kamulaşma davaları da çok sık rastlanan davalardandır. 

Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.

Tazminat Hukuku

Tazminat Hukuku doktrinde akit dışı sorumluluk olarak değerlendirilmektedir. Sorumluluk Hukuku veya Akit Dışı Sorumluluk olarak doktrinde geçse de halk arasında Tazminat Hukuku olarak bilinmektedir. Borç kaynağı esasında haksız fiil, sebepsiz zenginleşme ve sözleşmedir. Tazminat Hukuku ise bu üç borç kaynağından sözleşmeden doğanlar dışındaki tüm davaları kapsamaktadır. Tazminat hukukunda en çok karşılaşılan davalar ise; ölümlü ve/veya yaralanmalı trafik kazaları, iş kazaları, malpraktis (hekimin kötü uygulaması) davaları karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca boşanma davasında da tazminat talepleri feri talep olarak yer alabilmektedir. Kendi içinde genel olarak maddi ve manevi zarar olarak ayrılmaktadır. Manevi tazminat talebi kişilik haklarının zedelenmesi veya bedensel bütünlüğün zedelenmesi sebeplerine dayanabilmektedir. Maddi tazminat ise ölüm, bedensel zarar ve uğranılan gider zararlar başta olmak üzere her bir konu için ayrı kalemler halinde yer alabilmektedir.

            Yukarıda genel hatlarıyla bahsedilen konularla ilgili dilekçe, makale ve Yargı Kararlarına sitemizdeki ilgili bölümlerden ulaşabilirsiniz.